Paylasim Sehri ( Bilgi Paylastikca Buyur ) Yetkinforum.Com
İslamın Yayılışı B-261910-üye_ol

Join the forum, it's quick and easy

Paylasim Sehri ( Bilgi Paylastikca Buyur ) Yetkinforum.Com
İslamın Yayılışı B-261910-üye_ol
Paylasim Sehri ( Bilgi Paylastikca Buyur ) Yetkinforum.Com
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

İslamın Yayılışı

Aşağa gitmek

İslamın Yayılışı Empty İslamın Yayılışı

Mesaj tarafından Admin Çarş. Haz. 17, 2009 9:39 am

Gerçekte, İslâm dininin böyle hızla gelişip yayılmasını yalnız kutsal
savaşlarla fetihlere bağlamak yetersizdir. Bunda, Hz. Muhammet'in Kur'an
aracılığıyla yaydığı ilkelerin ve kuralların gerçeklere uygunluğu,
sadeliği, geçerliliği de büyük etken olmuştur. İslâm inancında,
İbrahim, Musa ve İsa peygamberlerden sonra en büyük ve özellikle «son»
peygamber, Hz. Muhammet'tir.

Hz. Muhammed, 571 yılına doğru
Arabistan'ın Mekke şehrinde, soylu bir aileden doğdu. Ticaret kervanı
yöneticisi olarak çalışıyordu. Allah tarafından ve onun adına konuşmak
üzere peygamber (haberci) seçildiğinde kırk yaşlarındaydı. İnsanlığa,
Tanrı'dan getirdiği birtakım yeni
önerileri vardı. Toplum ilişkilerini yeniden düzenleyecek olan bu
öneriler yeni bir dinin ilkeleri oluyordu. Açıklamalarının tamamı, daha
sonra, İslâm'ın kutsal kitabı Kur'an'ı oluşturan 114 surede
toplanacaktı.

Kur'an'ın
Tanrı tarafından Hz. Muhammet'e vahyedilmesi 22 yıl, 2 ay, 22 günde
tamamlandı. Hz. Muhammet, yeni bir dinin kurucusu olarak
görevlendirildikten hemen sonra en yakınlarını (eşi Hatice, amcasının
oğlu Ali, arkadaşı Ebubekir gibi) kendi inancına davet etti. Bunlar ilk
Müslümanlardı.

Sonra Hz. Muhammet bütün Mekkelileri «Tanrı
birdir ve Muhammet onun peygamberidir» ilkesine inanmağa davet etti. O,
yeni bir dinin habercisi ve müjdecisiydi. İyilik, doğruluk, güzellik
esasına dayanan bu din, insanlar arasında adalet, kardeşlik ve sevgi ilişkilerini kurmağa ve huzurlu bir dünya yaratmağa yönelikti.Tepkiler

Genç
peygamberin önerileri çeşitli tepkilere neden oldu. Kimi tereddüt
ediyor, kimi onun dediklerine inanıyordu. Ne var ki, Mekke ileri
gelenleri arasında, bu yeni akım bazı çıkarcıların işine gelmemişti.
Hz. Muhammet'in önerdiği yeni adaletli toplum düzeni onların
yararlarına karşıydı. Bu yüzden, inananlarla inanmayanlar arasında
çetin bir savaş başladı. Müslümanlar, her gün biraz daha artarken,
onlarla mücadele eden, onlara eziyet eden müşriklerin (inkarcılar)
acımasızlığı da o oranda artıyordu.

Bu eziyetlere dayanamayan
bir bölük Mekkeli Müslüman'ın Habeşistan'a göç etmesi bu yüzden uygun
görüldü. Öte yandan artık hayatının tehlikede olduğu iyice anlaşılan
Hz. Muhammed de daha güvenli çalışabilmenin yollarını arıyordu. 620
yılında, Müslümanlığı kabul etmiş bir grup Medineli onu kendi
şehirlerinde yaşamağa davet ettiler. Hz. Muhammet bu daveti kabul etti
ve en yakın arkadaşı Ebubekir ile birlikte bir gece gizlice Medine'ye
göç etti (16 temmuz 622).

Bu tarih, daha sonra Müslümanlar için,
tıpkı Milat gibi, bir başlangıç noktası olarak kabul edildi (Hicrî
takvim). Hz. Muhammet, Medine'de bir site devleti kurmak amacıyla
Müslümanları örgütlendirdi. Sonra, çevredeki kabileleri İslâm'a davet
girişimlerine başladı. Öte yandan, Mekkeli müşrikler de onu ve yaymağa
çalıştığı yeni dini ortadan kaldırmak için örgütlendiler ve Hz.
Muhammet'e karşı Bedir (624), Uhut (625), Hendek (627) seferlerini
düzenlediler. Ama Mekkeliler için bu savaşlar her defasında
başarısızlıkla sonuçlandı.

627 yılında, Müslümanların Kâbe'ye
yapacağı toplu hac ziyaretine Mekkeliler izin vermedi ve onları şehre
sokmadı. Hz. Muhammet'in buna karşı herhangi bir tepkide bulunmaması ve
hac yapmadan geri dönmesi Müslümanlar arasında önce bazı itirazlara yol
açtı. Ama o, günün birinde bu şehre bir fatih olarak gireceklerine ve
kendilerini kabul ettireceklerine inanıyordu. Ne var ki, bunu barış
yoluyla yapmak istiyordu. Nitekim 630 yılında, 10 bin kişilik güçlü bir
orduyla Mekke kapılarına gelen ve hac ziyaretini yapmak isteyen
Müslümanlara Mekkeliler şehri çaresiz teslim ettiler. Hz. Muhammet
onlara çok iyi davrandı, o güne kadar yapılan hiç bir haksızlığın
hesabını sormadı. Bunun üzerine hemen bütün Mekke halkı Müslümanlığı
kabul etti.

Hicret'in 9. yılında Arabistan'da yaşayan veya
Arabistan dışında, 20 önemli topluluk (Irak, Güney Filistin v.b.) İslâm
dinini kabul etti ve İslâm Devleti'ne bağlılığını bildirdi. 632'de, Hz.
Muhammet'in Veda haccı diye adlandırılan son Kabe ziyaretinde, onunla
birlikte Mekke'ye gelen Müslümanların sayısı 140,000 olmuştu.

Hz. Muhammet'ten Sonra

Hz.
Muhammet 8 haziran 632'de Medine'de vefat etti. Onun yerine İslâm
Devleti'nin başına en yakın dostu ve yardımcısı Ebubekir halife
seçildi. Ebubekir'den sonra sırayla, Ömer, Osman, Ali halife (Hz.
Muhammet'in temsilcisi ve devlet reisi) oldular. Büyük fetihler sonucu
İslâm Devleti kısa sürede geniş bir imparatorluk haline geldi. 661667
yıllarında Hindistan içlerine akınlar yapılıyor, İstanbul kuşatılıyordu.

Kuzey
Afrika (Mısır'dan Atlas Okyanusu'na kadar) ele geçirildi (700);
Azerbaycan ve Batı Türkistan İslamların oldu (715); Orta Asya ülkeleri
(Çin sınırına kadar) İslâm egemenliğine geçti (713); Tarık bin Ziyat
komutasındaki ordular İspanya ve İç Avrupa bölgelerini zaptettiler
(721). Bütün bu olaylar Emevîler döneminin gelişmeleri arasındaydı.
Sonra halifelik, 750 yıllarında Emevîlerden, Abbasîlere geçti Emevîler
döneminde başkent Medine'den Kûfe'ye geçmişti, Abbasîler döneminde de
Bağdat başkent oldu. Ama artık çok büyümüş olan İslâm bütünlüğünü
gereğince korumak güçleşmişti. İslâm'ın yayılma hızı bu nedenle
yavaşladı. Merkez zayıfladıkça, çeşitli bölgelerde güçlü valiler ortaya
çıkıyor, böylece bağımsız İslâm devletleri doğuyordu.

İslâmlığı
kabul eden Türkler, özellikle Selçuklular ve Osmanlılar yoluyla,
İslâmlık ve İslâm uygarlığı daha geniş alanlara yayıldı ve daha önemli
gelişmeler gösterdi. Yavuz Sultan Selim'in Mısır'ı almasından sonra
hilâfet Osmanlılara geçti ve Osmanlı İmparatorluğu İslâm dünyasının
önderi oldu.

İslâm İlkeleri

İslâm'da temel inançlar
«Âmentü» adı verilen ilkeyle ifade edilir. Âmentü: 1. Allah'a, 2.
meleklere, 3. kutsal kitaplara, 4. peygamberlere, 5. kıyamet gününe, 6.
ahiret hayatına ve kadere iman koşullarını içerir. Bunlar, İslâm'ın
temel inançlarıdır. İnançların yanında, bir de uygulamaları kapsayan
ibadetler kısmı vardır. İbadetler, insanların, Tanrı'ya karşı olan
görevlerini düzenler. İslâm dininin onu diğer dinlerden ayıran çok
önemli özelliği vardır: Müslümanlık insanların yalnız Tanrı ile olan
ilişkilerini düzenlemekle kalmaz, yani yalnızca ibadetle ilgili ilkeler
getirmez, aynı zamanda, insanlararası ilişkileri de düzene koyar ve
bunu sadece ahlâkî öğütlerle değil, Kur'an ilkelerine dayalı hukukî
emir ve yasalarla yapar.

Kur'an'dan başka, İslâm ilkelerini
yorumlamada insanlara yardımcı olan iki temel kaynak daha vardır:
sünnet ve hadisler. Sünnet, İslâm peygamberinin olaylar karşısındaki
bütün davranışlarının adıdır. Bütün Müslümanlar da olaylar karşısında,
bu saptanmış davranışlara uyarak yaşamalıdır. Hz. Muhammet'in doğal
yaşantısı (uyumak, yemek v.b.) dışındaki bütün davranışları İslâmlarca
bir çözüm yolu olarak kullanılır.

Hadisler ise, İslâm
peygamberinin, Kur'an açıklamalarına ve yorumlarına dair saptanmış
bütün sözleridir. Bu hadisler, ahlâk, gelenek, aile, bilgi, iman, ilim,
ibadet, saygı, sevgi, bağlılık, yardımlaşma gibi değişik konulan
içerir. Her hadis, gerçek bir olay nedeniyle söylendiği için, hadisin
anlamıyla olay arasındaki bağlantı göz önünde tutularak o hadise anlam
verilir ve uygulamada böylece kullanılır.

İslâm'ın 5 Şartı

Her
Müslüman, İslâm'ın 5 şartı adı verilen beş temel kurala uymak
zorundadır. Bunların ilki «Kelime-i şahadet»tir (imanını açıklamak).
«Allah'tan başka Tanrı yoktur ve Muhammet onun kulu ve resulüdür
(elçisidir)». İkinci şart salat'tır. Yani Müslümanların yükümlü olduğu
namazları kılmaktır. Üçüncü şart zekâttır. Yani, belli kurallara bağlı
olarak, kazancının bir kısmını zorunlu bir sadaka esasına göre
dağıtmaktır. Dördüncü şart savm'dır, yani ramazan ayında güneşin
doğuşundan batışına kadar oruç tutmaktır. Nihayet, beşincisi hac'tır.
Her inanmışın, saptanmış kurallara uyarak, ömrü boyunca en az bir kere,
Mekke'yi ve Kabe'yi ziyaret etmesidir. Bu temel koşullara bazı yan
buyruklar da eklenir: domuz eti yememek, şarap içmemek v.b.

Bir Yaşam Biçimi

Hiç
bir din, İslâmlık kadar etkin olamamıştır. Çünkü onun etkisi yalnız
manevî alanda kalmaz, bunun çok dışına taşar; Hz. Muhammet'in insanlara
ulaştırdığı Tanrı buyruğu, toplumların siyasî ve idarî yönden
örgütlenmesini de öngörür. Bu amaçla yüzyıllar içinde İslâm devletleri
Kur'an hukukunun oluşturduğu yasalara göre yönetilmiştir.

Bütün
İslamların kayıtsız şartsız tek başkanı halife olmuş ve halife mutlak
hükümdar olarak dinî, siyasî ve askerî hayatı yönetmiştir. Kendisine
tabi olanların hayatı da, ölümü de onun elindedir. Vezirler, valiler,
kadılar onun yardımcılarıdır. Önemsiz anlaşmazlıkları çözmek kadıların
görevidir, ama önemli davalarda, isteyen, halifenin yüce adaletine
sığınabilir.

Yüzyıllar içinde, başta halifeye, sonra ona bağlı
kişilere dayalı bir hiyerarşi düzenine bağlı olan kurumlar ve
kuruluşlar, birçok değişikliğe uğramış, bunların, zamanın gidişine ayak
uyduramayan pek çoğu ortadan kalkmış ve yerlerini, çağdaş dünyaya daha
iyi uydurulmuş yeni kuruluşlara bırakmıştır.

Ama kuruluşlar için
söz konusu olan bu gerçek Kur'an hukuku için söylenemez. O, var
oluşundan beri hiç değişmemiş, ancak ilkeleri yorumlamada farklı
görüşler söz konusu olmuştur (içtihat hükümleri). Çünkü İslâm hukuku,
Kur'an ve sünnet'e dayalıdır, Kur'an ve sünnet hükümlerinde de kimse
değişiklik yapamaz. Bu noktanın «siyasî ve toplumsal gelişmeyi»
engelleyip engellemediği konusunda ciddî tartışmalar vardır ve
bazıları, çağdaş dünyada İslâm ülkelerinin geri kalmışlığını buna
bağlar.

Bir Uygarlık

Bazıları ise bu görüşe karşıdır;
onlar, İslâm dininin kaydettiği şaşırtıcı gelişme ve yayılmayı, sayısız
kültür, ekonomi ve bilim geleneğinin son derece verimli bir kaynaşma
sonucu doğmuş olmasını yukarıdaki iddianın yanlışlığına bir delil
olarak öne sürerler. Aynı inançta birleşmiş veya bu inançtan etkilenmiş
çok değişik ulusların, İslâm'ın, altın çağı olan VII. ve IX. yy.lar
arasına rastlayan özgün ve güçlü bir uygarlığı yaratmaları gerçekten
ilgi çekici bir olgudur.

O tarihlerde Kuzey Afrika ve doğuya
egemen olan Müslüman âlemi, Hindistan, Çin ve Batı Avrupa arasında
aracı görevi yaptı. Başkent Bağdat, ticaret yollarının kavşağı oldu:
kervanlar ve gemiler dünyanın her yanından gelen zenginlikleri, bu
şehrin suklarına (pazarlar) döktüler.

Arap, Fars ve özellikle
Türk sanatçılar çini ve mozaiklerle zenginleştirilmiş görkemli binalar
yaptılar, şaşılacak halılar ve ipekliler dokudular, elyazmalarını
süslediler, şiirler yazdılar ve Binbir Gece Masalları'nı anlattılar.
Filozoflar ve yazarlar Eski Yunanistan'ın, Hindistan'ın ve Pers
ülkesinin mirasını keşfettiler, zenginleştirdiler ve tanıttılar.

Bilim
ve teknik açısından İslâm'ın getirdikleri de aynı derecede önemlidir.
Matematikçiler «Arap» rakamlarını kullanarak pek geçerli bir sayı
sistemi hazırladılar ve sıfır'ı icat ettiler; cebir ile geometriyi
geliştirdiler. Astronomlar göğün haritasını yaptılar, coğrafyacılar
dünyanın çapını ölçtüler ve uzak yöreleri anlattılar. Kimyacılar
sayısız hayvansal, bitkisel ve mineral maddenin bileşimini incelediler.
Hekimler, şaşılacak ameliyatlar yapıp XVII. yy.da bile Avrupa
üniversitelerinde hâlâ kullanılan ders kitaplarını kaleme aldılar.

Dört Halife Dönemi

Hz.
Muhammet'in ölümünden sonra halife olan Ebubekir ile başladı (632).
Ömer, Osman, Ali ile devam etti ve Emevîlerin iktidara gelmesiyle sona
erdi (661). Bu dönem, İslâm için olduğu kadar dünya için de önemli olan
fetihlerle geçti. Sahip oldukları büyük imkânlara rağmen dördünün
yaşantısı da basit, saf ve sadeydi. Dördü de, gerçek birer inanmış
insandı. Askerî, dinî ve siyasî bakımdan İslâm tarihinin en önemli
bölümünü oluşturdular. Ebubekir hariç, diğer üç halife (Ömer, Osman,
Ali) şehit edildiler.

Büyük Hatice

(Ölümü 619) Hz.
Muhammet'in ilkesi ve İslâm'ı kabul eden ilk kadın. Ticaretle uğraşan
ve Arabistan'ın çeşitli bölgelerine kervanlarla mal gönderen zengin bir
işkadınıydı. Hz. Muhammet onun kervanlarını yönetiyordu. Kendisine
vahiy geldiğini ilk ona söyledi.

Hatice hiç tereddüt etmeden
inandı. Her zaman eşinin yanında ve ında oldu. İslâm'ın doğuşunda
ve köklenişinde hizmeti büyüktür. Tarihler ondan Büyük Hatice
(Haticetül Kübra) diye söz eder.

Ebu Talip

(539-619) Hz.
Muhammet'in amcası, halife Ali'nin babası. Müslüman olmadı, ama Hz.
Muhammet'e inandı, onu sevdi, korudu ve ona etti. Mekkeliler
Peygamber'! öldürmek istedikleri zaman, onu evinde sakladı. Bütün bu
sebeplerle Müslümanlar onu çok sevdiler ve saygıda kusur etmediler.

Hamza

(Ölümü
625) Hz. Muhammet'in amcası. Mekke'de Müslümanların en büyük ve güçlü
desteğiydi. Yeğeninin koruyucusu oldu. Bütün savaşlara katıldı. Çoğu
zaman bayraktar ve komutan oydu. Uhut Savaşı'nda, Vahşî adlı köle
tarafından bir mızrak vuruşuyla şehit edildi. İslâm'ın doğuşunda ve
gelişmesinde yer alan önemli kişilerden biriydi.
_________________
Admin
Admin
Yöneticiler
Yöneticiler

Oğlak Mesaj Sayısı : 158
Rep : 0
Doğum tarihi : 01/01/93
Kayıt tarihi : 06/06/09
Yaş : 31
Nerden : Afyonkarahisar
İş/Hobiler : Öğrenci
Lakap : sanal_boy03

http://paylasimsehri.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz